30 Aralık 2014 Salı

biraz benden# zaman+hayırlısı...


bazen sadece hayırlısı diyebiliyoruz ya ne söylersek boş oluyor ya sadece zaman gerekiyor ya bazen işte öyle bir dönemden geçiyorum.
 dilim ne kadar hayırlısı diyorsa da gönlüm sabredemiyor ne olacaksa olsun bir an önce diyor yanlış diyor biliyorum ama susturamıyorum onu, diyor işte.
zaman gerekiyor bana şu an.
geçen sene bu zamanları hatırladım da şimdi, yine aynı durumlar içerisindeydim ve yine hayırlısı diyordum. atlattım o zamanları ama hala nasıl olduğu konusunda tam bir şey diyemiyorum. iyi veya kötü demek için de zaman gerekiyor. kısa vaade de kötü atlattım o anları ama uzun vaade de yaşayıp göreceğiz.
peki bu kadar gizemin ne olduğunu söyleyecek miyim?
 hayır. 
diyorum ya şu an savaş var içimde durduramadığım. bana gereken, bu anlamsız sözleri yazarak içimi birazcık da olsa yatıştırmak.
bir saat önce şunları diyordum "hemen olsun, zaman, beklemek zor".
 şu an ise gördüğüm bazı şeyler zaman gerektiğini söylüyor. 
ama ama benim en sevmediğim de işte bu bekleme kısmı.
üstelik bir hafta tatilim var. evdeyim. ben bu süre içinde kuracağım da kuracağım. kendimi biliyorum. inşallah geçen hafta aldığım kitapları okur bitiririm en azından kendimle uğraşmam. 
bakalım bu karışık yazının sonucunu size bildiririm. zaman bana neler gösterecek bu sefer. 
dua edin bana, şu süreçten üzülmeden üzmeden çıkayım.

28 Aralık 2014 Pazar

INFINITE Dilemma



çıktığından beri Dilemma dinliyorum desem yeridir. sözler çok anlamlı. tabi o gitar solosu apayrı birşey. bence gayet başarılı olmuş Dilemma.
infinite dinleyenler japonca Dİlemma'yı da çok seveceklerdir eminim :) 

20 Aralık 2014 Cumartesi

high school love on


bir ay önce burada diziden bahsetmiştim ancak dün bitti dizi ve çeviri bugün geldi. hemen yazmak istiyorum nasıl bittiğini. izlemeyen varsa önce ilk yazımı okusun çünkü burada baya son bölümü anlatacağım :D
diziyi önceden anlattığımdan genel yorum ve son bölümün yorumları olacak yazıda.
genel olarak ben sevdim zaten fantastik romantik komedi nerede ben orada. bu dizide de melek insan oluyor. aşk üçgeni ve de azıcık dram vardı.
son bölümde sung yeol'u başka bir kıza aşık etmemeleri benim hoşuma gitti. üstelik seul bi hafızasını kaybedip sung yeolu aşık olduğunda bile "abimin yarisin" tavırları filan çok tatlıydı. 
woo hyun'sa garibim ne üzüldü seul bi onu tanımayınca. 
tabi ki sonu mutlu bitti. seul bi'nin hafızası geri geldi ve woo hyunla birleştiler mutlu mesut yaşadılar :D
şunu da söyleyeyim bu abi kardeş olayı da çok tatlı olmuş. üniversitede herkes bu ikiliye aşık moddaydı.
diğer karakterler için de her şey güllük gülistanlık bitti.
ama şöyle bir şey vardı dizi başlarken haziran 2016 ile başlıyor biterken de güya öyle bitiyor ama bunlar yılbaşı kutlaması filan da yaptılar arada. son bölümü klasik mutlu son yapalım demişler ama ilk bölümle tam uyduramamışlar ayrıca kötü melek de güya insan oluyor ya nasıl iki yılda hala gerçek insana dönüşmüyor. işte son bölümde böyle eksiklikler vardı.
genel olarak ben infinite üyelerininde etkisi ile bayıldım diziye eksik yanlarını yakışıklılar ile kapattım :D

18 Aralık 2014 Perşembe

the greatest marriage

süper bir dizi. senaryo olarak eksiklikler var ama konu olarak tam da kadınları damardan yakalıyor. aşırı feminist duygular içerir baştan söylemesi :D
yalnız bir anne ve 4 çiftin hikayesi anlatılıyor.

asıl konu ise bu iki adamla kızımızın arasında geçiyor. kız güzeli oğlumuz tüm dizi boyunca sinir olacağınız bir tip. hem tip olarak erkeğe benzemiyor hemde her yattığından çocuğu oluyor anlamadım ben bu işi ve de söylemeden edemeyeceğim kız gibi hem saçları hem zayıflığı ıyyyy yani.
diğer adamsa garibim kötü adam rolü ile başladı diziye ama içinden zamanla bir iyilik meleği çıktı. hep kendi çıkarı için yapıyormuş gibi görünüyordu iyilikleri ama diziyi nasıl bağlayacaklar biri iyi olup kızı kurtarmalı demi bu adam baya iyileşiyor :)

hahahahaaa şu haller müthişti. dizinin başlarında Crayon pop oynuyordu kızımızda kaydediyordu şantaj yapmak için :DD

neyse demişti ya her yattığını hamile bırakıyor diye. esas kızımız feminist sonuna kadar boyun eğmedi erkek tarafına ve ççcuğunu kendi doğurmak istedi tabi o arada neler oldu neler. izlerken resmen şunu dedim "getirin bana şu adamı ben döveceğim bunu" sinir bir karakter o kız güzeli.

aradan yıllar geçer çocuk doğar böyle birşey olur :) ağlayınca çok kötü oluyor ama yaaa.

işte erkek tarafı da bunlar. güya eski aile gibi davranmak istiyorlar ama işte çocukta bu kadar baskı ve ilgi ters tepince böyle abukluklar oluyor adamı katil eder böylesi ya tövbe tövbe.
neyse dizi bazı yerlerinde çok zorlama çok aşırı acıtasyon. hikaye güzel ama senaryo bizımle dığılsın :D pek tutmamış sanırım Kore'de de tek bölüm yayınlanıyor haftada. 
izlenebilecek bir dizi yani ben merak ediyorum o kız güzeli sonunda ölsün bir şey olsun da ben rahatlayayım yani :))

3 Aralık 2014 Çarşamba

biraz benden#yemek kimle yenir

bir kaç zamandır pek ısınamadığım kişilerle mecburen yemek yiyoruz. mecburen çünkü toplu halde olması gerekiyor herkes giderken sizde dışarıda kalamıyorsunuz.
bense böyle yemekleri hiç sevmiyorum sanki herkes bana bakıyormuş gibi geliyor utana sıkıla yemek yiyorum veya yiyemiyorum diyelim. çünkü bu duygu içindeyken normalde iki üç tabak yiyebileceğim enfes yemeklerden sadece göstermelik bir tabak yiyorum ki bu tabağı da herkesle birlikte yemeğe dikkat ediyorum erken bitirince de sanki herkes bana bakıyormuş gibi geliyor.
insanlar birbiriyle kaynaşsın diye yemek mi yenir ya. ben bu durumda hiç kimse ile kaynaşmıyorum açıkçası. kimsenin de kaynaştığını düşünmüyorum çünkü orada amaç yemek yemek konuşmak değil ki.
insanlar kaynaşsın diye kahve içilir çay içilir yanında küçük ikramlar olur filan ama yemek bir kaynaştırma aracı olamaz.
yemeği sevdiğin insanlarla yeyince tadı çıkar. arada muhabbet edersin güzel vakit geçirirsin. mesela Bursa'da Mudanya yolu üzerinde KahveBeyaz diye çok şık ve güzel bir restoran var ve de kimse size ye de kalk gözüyle bakmıyor. tamam kabul bu gözle bakmamasının sebebi çok kazık bir yer olduğundan :)
bir de şu var dışarıda yemek yiyeceksen sevdiğin insanlarla, mutlaka size yeseler de gitseler gözüyle bakan güzel restoranlara da gidilmemeli. burda da bir misal vereyim içimde kalmasın tavuk dünyası.çünkü onlar evet güzel yemek yapıyor ama adamın amacı senin saatlerce oturup keyif çıkarman değil amaç "hızlıca ye ve kalk git."
bugün yeni bir diziye başladım da yemek yerlerken aklıma geldi bu konu. diziyi de şuraya iliştireyim :the greatest marriage


biraz benden#öğretmenler odası

bugün öğretmenler odasından bahsedesim var. okuldan geldim yeni ve can sıkıntımı paylaşmak istiyorum sizinle.
genel olarak şunu söyleyeyim öğretmenler odası hiiiiç de eğlenceli bir yer değil. ben ortaokuldayken o öğretmenler odasına girmeye can atan öğrencilerdendim. çok gizli kapaklı işler döner sanırdım büyülü bir yer gelirdi bana. eğer ki şans eseri girebildiysem içeri her yeri incelemeye bayılırdım. şu an yazarken bile gözümde canlandı o anlar :)
ama gelin görün ki şimdi öğretmenim ve öğretmenler odasında sıkıntıdan patlıyorum. ilk yılımda öğretmenler odasında pineklediğimden bahsetmişimdir mutlaka. haftanın 5 günü o oda da oturmuştum ama bu sene daha bir gıcık oldu o oda. 
okulun tüm kadrosu değişti nerdeyse iki üç öğretmen var eskilerden. ve ben yeni gelenlerle konuşacak bir şey bulamıyorum çok sıkılıyorum. üstelik bayan ağırlıklı hatta full bayan olan öğretmenler odamız bu sene bayağı erkek kaynıyor. onlarda kendi aralarında muhabbet ediyor hele ki tek kaldıysam odada ölüyorum zil çalana kadar o süre geçmiyor.
bizim iki senedir 3 öğretmenler odamız vardı herkes ayrı bir yerde olurdu. bu sene genelde herkes asıl öğretmenler odasında oturuyor ve bazen kimse kimse ile konuşmuyor eğer ki konuşuyorsa da kendi arasında konuşuyor. 
bir de şu var nereye oturacaksın. kimisi sandalye yerine koltuğa geçmiş sende geçip onun önündeki sandalyeye oturamıyorsun otursan da bir tuhaf oluyor arkanda adam var bir garip oluyor. 
benim genelde derslerim öğle aralarına denk geliyor, bir gün de nöbetçiyim zaten gidemiyorum odaya yani toplasanız öğretmenler odasında oturduğum ders sayısı 5ü geçmez. o yüzden de kaynaşamadım sanırım hocalarla.
velhasıl bizim öğretmenler odamız çok sıkıcı arkadaş. bu yeni gelenlere de ısınamadım iyice sıkılıyorum ben
inşallah siz iş yerinizde benim gibi sıkılmıyorsunuzdur.

2 Aralık 2014 Salı

biraz benden# kimi biliyorsun ki, kendini mi ?



hayat bazen size hiçbir şeyi bilmediğinizi o kadar iyi gösteriyor ki.
"ben buna kefilim asla yapmaz"
kim bu asla yapmayacak olan peki. şaşırıp kalıyorsunuz işte bazen
yıllarca tanısan bile bilmediğin yanları çıkabiliyor insanın. sen bunu unuttu isen de hayat hatırlatıyor. 
sarsılıyorsun bu hatırlatma ile, kendine geliyorsun.
insanız her şeyi yapabiliriz. sonsuz güven yalnız Allah'a. 
biliyoruz da idrak edemiyoruz işte. Allah da idrak etmemizi sağlıyor zaman zaman.

27 Kasım 2014 Perşembe

MBLAQ - 'Spring, Summer, Fall And…KIŞ

MBLAQ  çıkışını yeni single ile yaptı. benim beğendiğim şarkılarından birisi de bu. arada rap Kısmı olmasa bayıldığım diyeceğim ama işte rap yapacağız diye güzelim şarkı... neyse yaaa.
bir de şu var. sadece piyano. kulağa çok keskin geliyor notaları ama güzel de ...

26 Kasım 2014 Çarşamba

T ARA- Little Apple



t-ara çok eğlenceli bir dönüş yaptı. ve de azıcık çince olarak. 
eğer kpop çincede de böyle söylenebilir, kulağa güzel gelen müzikler yaparsa çince'ye de merak salabilirim yani ben :DD
facebook sayfama da beklerim 

high school love on-2014


çok hoş bir dizi olur kendileri. romantik komedi fantastik ve okul dizisi.hala devam etmekte ve haftada bir bölüm yayınlanmakta.

 ilk başta 14 yaşındaki başrol oyuncusu dikkatimi çekti. bu kızı ilk the queens classroom dizisinde inek kız karakteri ile izledim. ama yok burada o ufacık kız gitmiş bir genç kız gelmiş ki tekrar belirteyim yaş 14. hoş benim 14 yaşındaki öğrencilerimden bu kıza bin basacak güzellikte ve gelişmişlikte olanları da yok değil de neyse. işte dizinin adı ilk bu kızla duyuldu bir çok kişi tarafından.



ardından infinite üyeleri geldi benim için.
diziyi severek izliyorum haftada bir bölüm hem iyi hem değil. beklemesi sinir oluyor. bir yandan da iyi dizi başında kalmıyorum bu sayede.
müzikleri de bahsedelim. iki müziği çok hoşuma gitti.

ile

bu şarkının başlayışı çok hoşuma gidiyor. piyona ile sizi alıp götüren bir melodisi var.
severek izliyoruz :)
belki liselilerden sıkılanlardır olur ergence tavırlar çok var çünkü kıskançlıklar filan ama iyi bee :D
facebook sayfama da beklerim 


10 Kasım 2014 Pazartesi

biraz benden#ales çalışıyor birisi demi :P

ben bursa'ya gelince çalşamıyorum arkadaş. ev ortamı herkes tam ise bir de hiiiiç alasım gelmiyor elime. 
olsun ya yaparım demi. yaparım yaparım. şurada iki haftadan az kaldı sınava ve ben daha aldığım kitaptan bir deneme bile bitirmedim.
 yaparım yaparım bu iki hafta eve kapanırsam yaparım o kapasiteyi görüyorum kendimde. görmek istiyorum yaaa.
"yürüyoruz geri dönüşü olmayan bir yere doğru"

4 Kasım 2014 Salı

biraz benden#kendini tanımak mı??? kim nerde nasıl...

kişi kendini iyi tanımıyorsa, ulaşamayacağı hedefler koyar ve gerçekçi olmayan bu hedeflerine ulaşamaz.
kişi hedeflerini belirlerken öncelikle kendini tanımalıdır böylelikle hedeflerine ulaşabilir.
ne söz beee...
#biraz benden# yapma zamanı gelmiş demi ne dersiniz.
ales çalışıyorum şu ara. sınav ayın 23'ünde. 
bir kaç gündür ise YLSY diye bir şey aklıma takıldı. yurt dışında yüksek yapıyorsunuz ve dönüp anlaştığınız ünide araştırma görevlisi oluyorsunuz. yani iş garantili diyebiliriz.
dün vazgeçtim YLSY'ye başvurmaktan. işte kişi kendini tanımalı önce. ben bir hayal kurdum gerçek olur mu ki acaba diye denemek istedim transkribimi alıp üniye gitmekti niyetim ama transkribin asıl not yazan sayfasını evde bırakmışım.bu bir işaret mi? ben öyle aldım. eğer sen bir trankribi bile doğru düzgün kontrol etmeden alıyorsan yanına ne işin var senin bu kafayla oralarda neresiyse oralar işte. 
ki senin annen seni gübde iki defa arayan üç gün ayrı kalınca özledim diye sana sarılıp yatan biri. sen hangi ülkenin hayalini kuruyorsun Allah aşkına.
böyle işte.
alese de çalışmak gelmedi içimden bu akşam. düşündüm yüksek yapıp ne olacak başım göğe mi erecek.
peki şu an ne mi yapıyorum açtım önüme kitabı test çözüyorum. 
çözmesem sanki ne olacak. istesem şimdi başlayabilirim yükseğe. ama yok 90 üstü alacağım ya, üzerine de dilden 60 alacağım ya üni'ye gireceğim. eeee yani ne olacak üni'ye gireceksin de. 
evet ben kendimi tanımıyorum.
ve bu haller hep rahatlıktan. valla bak rahat batar insana işte bana battığı gibi şu an.
ben ki bu blogu o bitirme tezini teslim edince açmıştım. bitirme tezi dediğime bakmayın o ki bir yüksek lisans tezleri ile boy ölçüşebilir yani. beni öyle benden alan bir tezden sonra iki yıl sen cesaret edeme yükseğe. işte bu sene rahatım ya battı bana.

bakmayın a dostlar bu depresif kızın haline. öyle esti işte gece gece. ders çalışmak istemeyince bari filozof olayım hayatımın amacını bulayım dedim :DDD
hadi bu uzun ergence yazımı okuyan herkese 
KİB BY :D

26 Ekim 2014 Pazar

BEAST - Stay&close my eyes

beast yeni albümünü çıkardı bilenler bilir ve ben çıkış şarkısından ise bunu daha çok sevdim. 
bu da diğer beğendiğim şarkı.
ben rap sevmediğim için tüm şarkılarda olduğu gibi bu ikisinde de rap kısımları kulağımı tırmalasa da güzeller bee :)

tüm albüm zaten yavaş kış şarkıları ama bu ikisi benim beğenip dinlediklerim.
200. yazımda müzikle ilgili oldu ya hadi hayırlısı :) müzik peşimi bırakmayacak gibi ;)

21 Ekim 2014 Salı

one day/bir gün

eğlenceli bir film izlemiştim bir zamanlar :)) resimleri atılmış ama yazılmayı bekleyen bakalım bu güzel filmi hatırladığım kadar yazmaya çalışacağım.
 filmin adı niye mi bir gün? bir kadın ve erkeğin 1989'dan 2011'e kadar sadece 15 temmuzlarının anlatıldığı bir film. dönem kıyafetleri filan olay ama filmde :)
iki arkadaşın sevgili olma-olmama halleri arkadaşlık halleri anlatılıyor. kız çok düzgün oğlan ise çok haşarı. kıza sevdiğini söyleyemiyor ama her haltı da yapacak kadar umursamaz.
şu halleri çok komikti. oğlanın kıza açılacak kadar güveni yok. kendisinin  beş para etmez bir adam olduğunu bildiği için birşey diyemiyor ama kızı da istiyor.


filmin sonu acıklıydı. ağlamamak için zor tuttum kendimi. 
film size kısaca hayatı ertelemeyin diyor. eğer ertelerseniz mutlu zamanlar için çok az zamanınız kalmış olabilir.
pişman olmayacağınız bir film ben çok beğendim.

diabolik lovers-2013

dizilerden sıkılıp anime izleyeyim dedim. böyle vampirli bir anime buldum 12 bölümden oluşuyor her bölümde 14 dakika.

ama şu var ki sonu hiç iyi değildi. acaba ne olacak diye bir merakla izledim hadi bir şey olsun filan dedim ama yok. 

 6 vampir -ki yakışıklılardı bir çoğu- bir saf salak kızın kanını içiyor durmadan. kız ise o kadar iyi ve salak ki ne kaçıyor ne bir şey yapıyor. oğlanlar kıza gerçek manada sulanıyor ama kızda tık yok.en başta kızı ilk gören vampir kız benim dedi sonrada her kanını içene bir kızdı filan ama kızda yok yani ben sizin suluğunuzum tarzı bir hal ile geziniyor yani.

sonu ise tatmin etmedi sanki devam etmeliydi gibi. 
neyse izlediğime pişman da değilim ama geliştirilmesi gereken yerler vardı.

17 Ekim 2014 Cuma

biscolata iiiimmmm :)

size reklam postu gibi görünebilir ama değil baştan belirteyim.
içinizde biscolata sevenleriniz hatta biscolata partisi verenleriniz bile olabilir ki biz kuzenlerle bir daha buluştuğumuzda bunu yapacağız :D
ben biscolata pek yemedim. özellikle şu kaslı adamların olduğu reklam filminin de etkisi olabilir yememem de tabi. bunun dalgasını çok geçmiştik.
ama bu biscolata pia benim tüm fikrimi değiştirdi. altı ince bir kek arası franbuaz üzeride çikolata kaplı. bayıldım. fiyatı biraz tuzlu gibi ama bir pakette 12 tane var ve fiyatı 1,75 lira.
benim gibi tereddüt edenler varsa biscolataya bundan başlayabilir. BİMlerde de bulunmaktadır ayrıca. ben oradan aldım :)
dış paket bu şekilde
içnden ise böyle kalpli tatlı birşey çıkıyo :))


24 Eylül 2014 Çarşamba

biraz benden# canı sıkkın ve ekonomist hissediyor

bugün iki ayrı olaydan dolayı canım sıkıldı. malum okullar açıldı yeni eğitim öğretim yıl falan filan. ama gel gelelim her okulun derdidir şu ders programları ama şunu bilin ki asıl öğretmenlerin derdidir. o ders programı istediğiniz gibi bir türlü olmaz. veya bana olan gibi önce mükemmel bir program verilir elinize bir hafta havaya uçarsınız sonra tam tersi berbat bir programla tüm havanız alınır müdür tarafından.
dün sinir olmuştum yeni programıma. bugün itiraz ettim müdüre hem benim açımdan hem de öğrenciler açısından olmayan o programa. ama müdür tarafından verilen cevap tam ... anladınız siz orayı. resmen göz dağı verir gibi "o zaman boş gününüzü alalım hocam" diyor ya. hayır programı kendi de yapmamış bir eline alıp da bakmamış sonra da yok şu kadar öğretmensiniz hepinizin isteğini nasıl yapayım da yok o yok bu. sinir etti beni.
 ha düzeldi sonradan program çünkü gerçekten olacak gibi değildi. ama düzelten yine o olmadı. bir de düzelten öğretmen arkadaşın yanındayken "tüm öğretmenlerden 20 lira haraç toplayacağım" diyor. ya yok yani bu kadarı da olmaz. ben mi bozuk yap dedim sana programı. pardon YAPTIR olmalıydı.
bazen düşünüyorum ben mi fesadım diye. hani adam belki tüm söylediklerini espri olsun diye söylemiştir. ama yok arkadaş. espri samimi olduğuna yapılır. hiç muhabbetim yok kendisiyle merhaba merhaba sadece bu sözlerin espri olması veya saf niyetlerle söylenmiş olması hayır olamaz.
neyse ilk gıcık oluşum buydu bugün. gelelim diğerine. veya gelmeyelim çünkü biliyorum birçoğumuz zengin değiliz. ve hepimiz durmadan parasal sorun yaşıyoruz. işte hesap kitap içine girdim de çıkamadım. çıkmak için şu an yapmak istediklerimden feragat etmem gerekiyor. sanırım feragat edeceğim yine isteğimden. ama en azından şunu söyleyeyim sadece bu yıl yapmak istediğim şeylerden birinden vazgeçiyorum. inşallah diğer planlarımı gerçekleştirebilirim. inşallah şu hesap işlerim de bir rayına oturur. 
dokuz ayın çarşambası bir araya gelince işler düşündüğünüz gibi ilerlemiyor bazen. 
hepiniz için güzel şeyler olsun.benim şu an altı günlük tatilim var ders programı nedeniyle. bakalım inşallah bu altı gün istediğim gibi geçer işler rayına oturur.
size kendi çekimim olan Uludağ manzarası ile veda edeyim
hayal et, dünyada güzel şeyler de var


22 Eylül 2014 Pazartesi

T-ara - Last Calendar -sonbahar şarkısı budur!



T-aranın yeni şarkılarından biri ve ben yeni dinledim daha :O

nasıl gözümden kaçmış anlamadım. Sugar Free'yi ilk başta beğenmemiştim çok gürültülü gelmişti şu an dinliyorum tabi ama hala gürültülü :))

bu şarkı ise çok güze ağır, duygulu, sesler çok yumuşak hemen indirdim ilk dinlememde
ah şunu söylemeyi unuttum tabi T-ara bu yeni albümünde aşırı bir hristiyanlık propagandası yapıyor. bunu çevirenlerinde bu resmi fon olarak kullanmalarını beğenmedim. kliplerde alıştık artık haç görmeye de böyle albüm resimleri filan aştılar artık. şu da bir gerçek tabi en iyi misyonerlerin yetiştiği bir yer de Güney Kore. bu kadarcık da mesleğimi konuşturup yazımı bitireyim :))

marriage without dating

yaz tatilinde izlediğim dizilerden birisiydi. yazıp yazmamak arasında kaldım ama bugün bir şarkısını dinleyince yazasım geldi tekrardan.
dizi çok eğlenceliydi aslında. romantik komedi tabi. ama sonlarına doğru biraz sıkıldım o yüzden yazmakta tereddüt ettim.
konusu :Evlenmek için ailesi tarafından baskı gören Gong Ki-Tae , baskıdan kurtulmak için en yakın arkadaşının eski  kız arkadaşını ailesine sevgilisi olarak tanıştırır ve olaylar bir biri arkasına gelişmeye başlar. 
esas oğlumuz varlıklı bir aileden gelen 33 yaşındaki başarılı plastik cerrahıdır. 
esas kızda 
Önceki ilişkilerinde sayısızca başarısız olmasına karşın gerçek aşka inanan,29 yaşında küçük bir kasaba kızıdır. 
Lüks bir marka mağazasında çalışan olarak,o lüks ürünlerle çevrili olmasına rağmen kendisi hiç birine sahip değildir. 
evet yukarıda kısa bir özeti var dizinin. 
ama buna bakmayın oğlan gerçekte evlenmek istemediği için ve annesinin de baskısından kurtulmak için Jang mi'yi baya bir kullanıyor.
şu alttaki resimlerde annesine jang mi ile çok mutluyum onu gelinin olarak kabul etmezsen asla evlenem pozları veriyor. Jang mi de annesinin asla kabul etmeyeceğin bir gelin adayı tabi ki de. üstelik babası bir içki dükkanı sahibi ve Jang mi de sünger gibi içiyor deyim yerindeyse :) dünya güzeli olsa hangi kaynana böyle bir gelin ister ki :)



ama ben kızdaki özgüvene bittim şu haline bir bakın. bu vaziyette ama kirpik düzeltiyr yani :) oğlan ise anneye mutluyuz fotoları çekmekte.

kız daha sonra oğlana aşık olmaya başlıyor ama yani şu vaziyette yandaki kızla sen nasıl boy ölçüşeceksin öyle ağzına çık kalır ancak :D

kız oğlandan hoşlana dursun oğlan anayı ikna etme derdinde. tabi oğlanda daha sonra aşık olmaya başlıyor o kadar da öküz değil :D
neyse gelelim benim yazıyı yazmama neden olan şarkıya
 
eğlenmek için izlenebilecek bir dizi. niye sonlarını sevmedim pek hatırlamıyorum sanırım klişeleşmişti bende sıkılmıştım ama ortaya kadar hatta sona kadar gayet güzel gitti benim açımdan ;)

2 Eylül 2014 Salı

AUZEF- İstanbul üniversitesi ikinci diploma olayı

birkaç gündür ikinci diploma olayını araştırıyorum. kültürel miras ve turizm bölümü ilgimi çekti. kayıtları 10 eylülde başlıyormuş. gezmeyi seven biri olarak bölüm iyi gibi :) 
tanıtım videoları çekmişler. kendi bölümümle de alakalı olunca bu video ister istemez dikkatimi çekti. ama dini kısmı çok kısa geçmişler :) genel anlamda japonyayı güzel tanıtmış.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

biraz benden#bir yaz gecesi rüyası

uzun zamandır biraz benden yapmıyordum. tatilim bitmek üzere gün sayıyorum pazartesi iş başı. aslında tatilde yazacak pek birşey de bulamadım evde yatarak mutlu bir tatil geçirdim genelde :) evet ben ne kadar gezmeyi seviyorsam evde olmayı da seviyorum başak burcunun getirisi sanırım evcimen biriyim :D
son zamanlarda üzüntülü şeyler oldu. ama onlardan bahsetmek sanki üzüntümü arttıracak o yüzden bu yazıyı yazma nedenime geleyim hem ben hemde siz gülün mutlu olun :)

birkaç gündür aklıma the heirs geldi onu izliyorum. üzerine takip ettiğim bir bloggerda oradaki rüya yakalayıcısından yapmış kendine. çok tatlı olmuş. bu rüya yakalayıcısı keşke gerçek olsa. ama kötü rüya yakalaması için değilde şu sonunu merak ederek uyandığımız rüyaları yakalayıp bize getirse de her uyandığımızda "ayyy ne oluyordu ki sonunda" demesek :)
şu bilgiyi de vereyim bu dreamcatcher yani rüya yakalayıcısı kızılderililerin kullandığı bir şeymiş. küçük çocuklar uyurken yanlarına koyarlarmış kötü rüyaları kovsun diye.
bu sabah da öyle bir rüya ile uyandım. normalde benim bu sonu gelmeyen rüyalarım baya aksiyonlu koşmacalı olurdu. bu sefer ise rüya çok güzeldi yine tam bir film gibiydi. hatta bir ara rüyada şunu düşündüm "bu romantik bir film mi, adı ne ki, şu an hangi filmin içindeyim" şaka gibi demi :D işte öyle de alem rüyalarım vardır benim.
rüyamda deniz kenarında bir krallığın kayıp prensesiydim. nasıl buluyorlar beni hatırlamıyorum ama ihtişamdan gözlerim kamaşıyor hayran kalıyorum o derece de zengin bir şatodayım.  çok büyük odalar içinde kayboluyorum filan. ama beni istemeyen akrabalarımda varmış. görkemli bahçeye çıktığımda hiçbiri beni masalarına davet etmiyor ve sonra bende kocaman taht gibi bir sandalyenin bulunduğu masaya gidiyorum. yemekler çok güzel tam bir ısırık alayım derken beni alıp götürüyorlar bir giysi odasına. orada benim için hazırlanmış çok güzel kıyafetler var. hepside benim geleceğim zamanı bekliyormuş o güzel kıyafetler. birini giyip diğerini çıkartıyorum. hepsi çok güzel ben içlerinden seçim bile yapamıyorum hangisi giysem diye düşünün. 
hatta temsili bir kaç kıyafet koyayım :)

bir de fahriye evcenin kıyafetini koyayım o da rüyamdaki kıyafetler gibiydi :)
neyse efendim işte ben bir onu bir bunu giyiyorum. en yakın arkadaşımda rüyamda tabi. o da kıyafetlerin içinden seçim yapmama yardım ediyor. bir de yakışıklı terzi yamağı var onu da söylemeden edemeyeceğim. yoksa rüyada romantiklik nerede olacak demi :D
işte yamak bana yardım ediyor kıyafetler içinde. sonunda ben birini beğeniyorum ama düzeltilmesi lazım. o da kıyafeti alıp terziye götürüyor. ama tam o anda korsanlar geliyor ve şatoyu esir alıyorlar. ama o korsanlar beni tanıyormuş hatta ben hatırlamayınca bozuluyor birisi filan :D rüyaya bak. işte beni de tanıdıklarından çok iyi davranıyor beni esir alan korsan. ne iyi kalpli :D  benim ise üzerim giyili değil malum seçim yapamamıştım. o anda yamak geliyor alel acele birşeyler giyiyorum. ama o beğendiğim değil daha bir sade ve benim tarzıma daha uygun birşey çok da yakışıyor. 
ama işte sorun şu ki o korsan sonra ne oluyor ben kurtuluyor muyum, yakışıklı yamakla ne oluyor, ben niye kaybolmuşum da sonradan nasıl bulunuyorum  işte bu bütün sorularım yarım kalıyor. 
bende bir rüya yakalayıcısı mı alsam ya. şu kaçan rüyalarımı bana geri getirsin ama  :)
hadi bu yine romantik aksiyolu değil. bazen öyle oluyor ki adamların elinden kaçıyorum tam kurtulacağım tüm sorunu çözeceğim uyanıyorum.
biliyorum sizinde böyle rüyalarınız var sizde bendensiniz, yalnız değiliz ;))))




15 Ağustos 2014 Cuma

trot lovers-2014

aynı anda 5-6 dizi izliyorum şu ara. ne delilik demi ?? ramazandı sıcaktı derken evden çıkmadım üstüne evde boş olmadı doğru dürüst bende dizi izledim ne yapayım. 
trot loversde onlardan  birisiydi. final yaptı  birkaç gün önce. 

dizinin konusu: Jang Joon-Hyun (Ji Hyun-Woo) yetenekli ve popüler bir müzisyendir. Ancak geleneksel trot müziğini küçümser. Aynı zamanda, Choi Choon-Hee ailesinin geçimini sağlayan ve trot müziğine bayılan biridir. Bu ikisi arasında romantik bir ilişki başlar. 

kısaca konu bu. dizi başlarda sıkıcı gibi geldi çünkü tanıdığım oyuncular yoktu ama çok sardı. dizi sadece romantik- komedi-müzikal değil ağır da bir dram içeriyor. yani bana göre ağır :) şu kader olayını birçok dizide görüyoruz ya işte kaderin işine bakın ki kız ve oğlanın kaderleri de çok iç içe.   
aslında birçok klasik yine bu dizide de devam etti. düşman aileler, esas oğlanın hafıza kaybı, kolye mevzusu  gibi.
neyse kızın bir sesi var asıl mevzu o. normalde bu tarz bir şarkı dinlemem ama kızın bir sesi var arkadaş. bana çok güçlü geldi ve çok tanınmadığına da şaşırdım. öyle çok ön planda değil. kız Apink grubu üyesi Jung Eun Ji imiş. ama tanımıyordum.

kızın dizideki saç rengi ve şekli çok yakışmıştı. kesinlikle uzun saç yakışmıyor.
işte buradaki hali mesela. çok sıradan duruyor.
dizide bir de küçük kardeş vardı ki çok tatlıydı ya :) 
evet yan karakterlerde resmen dizinin sonlarında iyice patladılar :) çok eğlenceli sahneleri vardı
esas oğlandan çok bahsetmedim bu sefer demi. çünkü beğenmedim makyajından mı yoksa gerçekten de öyle bir yüzü mü var bilmiyorum ama yok yani ruh desem ruh değil böyle yüzüne ne yaptılarsa özellikle bazı sahnelerde çok kötü duruyordu yüzü.
eğlenceli müzikli dramlı ve sonunda da her şeyin yerli yerine konduğu güzel bir diziydi :)







10 Ağustos 2014 Pazar

2000 TL'yi aşan telefonlar fiyatlarını ne kadar hak ediyor?

videonun adını değiştirmeden paylaşacağım. çünkü gerçekten doğru. 
çok arkadaşım sırf son çıktığı için bir sürü paralara telefonlar alıp sadece fotoğraf çekmekte kullanıyorlar. hadi olursa basit oyunlar oynuyorlar o da şarjlarının el verdiği sürece. 
teknolojiden ne istiyorsunuz bunu bilin öncelikle. ha adamların videoda dediği gibi para akıyorsa alın ama tutup bir memur maaşına -ki telefon memur maaşını da aşıyor- böyle telefonlara ne gerek var. 
bizim öğrencilerde de var 2000 liralık telefonlar. çocuğa baksan öyle süper zeki değil veya bir instagram dahisi değil sırf özendiği için ve de ailelerde para gani olduğu için alınan telefonlar. 13-14 yaşındaki çocukta iphone 5S ne mantık. o telefonu o yaşta alan çocuk ilerde kesinlikle çok para kazanmalı. yoksa yaşayamaz. öz güven eksikliği ve daha birçok psikolojik sorunla uğraşır.
şunu da söyleyeyim yine videoda var 2000 liraya çıkan telefon üç 5 ay sonra 1300e alınıyor. ki benimde baktığım sony xperia Z1 compact videonun yayınlandığında 2000e inmiş (nisan ayı). şu an 1400e rahatlıkla alınabilir.
ki aynı şekilde yeni incelediğim nokia lumia 1020 çıktığında 2000 iken(ekim ayı) şu anda 1400. bundan bir ay sonra 1300 hatta 1200e de bulunabilir. 
tabi yurt dışı fiyatları ile karşılaştırmaya hiç girmiyorum. resmen kazık yiyerek alıyoruz telefonları. teknoloji desem daha doğru olur aslında. bu kazıkta tabi bizim vergilerinde payı büyük. bir araba düşünün son model türkiye fiyatı 70 bin. asıl fiyat ise 35 bin. yani hepsinde vergimizi paşa paşa ödüyoruz. türkiye boşuna kalkınmıyor işte. 
velhasıl benim düşüncelerim böyle. 

2 Ağustos 2014 Cumartesi

birazda teknoloji# sony xperia Z1 ve Z1 conpact

bir önceki yazımda en üstleri yazmıştım bu sefer bir alt olacak olanlardan bahsedeyim.
sony Xperia Z1. fiyat olarak 1400 civarında bulunabilir.  ilk çıktığında tabi kendisi 2000'lerdeymiş. işte en sinir durumda bu. neyse o konuya girmeden telefondan bahsedeyim. Z2 ile arasında ne var diye çok baktım. ikisinde de 20.7 mp kamera var. sony aşmış kendini.tabi Z2 geliştirilmiş haliyle karşımızda. yine de ikisinde kullanıp görmek istiyorum farkını.
 ikisi de su geçirmez. ama Z1 tatlı su diye belirtmiş.
ekran olarak Z1 5 inçlik. Z2 5.2.
bu arada bir de Z1 compact ekleyelim de kafanız iyice karışsın.
bu telefonda Z1in özellikleri var üstelik neredeyse aynı. yani samsung gibi birşeylerden kırparak küçültmemiş makinayı. sadece şuna dikkat çekmişler ekran camı değişmiş. bu yönden bir eksi almış telefon. 
dayanıklılık ise sony dayanıklılığı metal kasa. 
iphone ile birlikte resim bilerek koydum. küçük telefon kullanmak isteyenler için boyut olarak görülsün. ben daha karar veremedim. büyük mü yoksa yanı büyük özelliğinde küçük mü diye. büyükte cebe konup nasıl müzik dinlenir yaa. ben oradayım. cebime girmez bu 5 inçler diye düşünüyorum. buna kesin kararı alırken vereceğim.
LG G2 ve Galaxy S4 var bu telefonların kıyaslandığı. fiyat olarak da yakınlar birbirlerine. diğerlerini hiç koymayacağım buraya. çünkü G2 okulda 2 hocada var. bir de ben almak istemiyorum bu yüzden değerlendirmeye girmiyor. S4 ise fiyatı düşüyor. ve dayanıklı değil.  
bir önceki yazı da Z2den bahsetmiştim. fiyat olarak buraya yazayım Z2 1800 civarı. 
alacağım telefon ya LG G3 olacak ya da Sony Z serisinden bu 3 telefondan biri olacak. şimdilik kararım bu yönde.

birazda teknoloji# LG G3#sony xperia Z2#samsung glaxy S5 ve note3# HTC M8

şu aralar telefonumdan çok sıkıldım. kendilerini alalı 4 yıl olacak da neredeyse.
bir kadın için teknoloji nasıldır herkes üç aşağı beş yukarı bilir. ilk önce "rengi ne?" diye soran birçok kişi biliyorum. kendimi o grupta görmüyorum tabi ama bir teknoloji kurdu da değilim. sadece gerektiğinde araştırırım.

ilk başta boyut ve görüntü olarak görelim 4 telefonu.
burda benim ilgimi tabi ki LG G3 çekiyor. hem tasarım hem de boyut olarak.
LG G3 ü görmüşsünüzdür. en olmadı en son Kore dizilerini izliyorsanız gözünüze sokulmuştur.ki king of the  school bunu ilk başta götürüyor bence. neyse dizi vesilesiyle bende bir LG G3 aşkı oldu. Galaxs filan hiç gözümde yoktu.

özellikle kılıflı hali bile diğerlerinden farklı olduğunu gösteriyor. adalar farklı bir şeyler yapmış. açma kapama tuşu da normalde olduğu gibi yandan değil arkada kameranın altında bir tuş var oradan yapılıyor. tabi ekrandan da açabiliyorsunuz. nereden esti ise bir bakayım dedim. ve yaklaşık 6-7 saat kurcaladım telefonları. LG G3ü denemişliğim de var mağazada. gerçekten kameranın hakkını veriyordu. çok yakın çekimi benim Nikondan daha iyi çekmişti.
ilk başlarda incelerken LG G3 üzerinden gittim. samsung note 3, s5- sony xperiaZ1 ve Z2 ve htc one M8 incelemede kıyasladıklarım oldu.
 ilk başta htc M8i eledim.

 hem fiyatı çok fazla hemde kamera olarak tatmin olamadım. o paraya o kamera. tabi farklı özellikleri var kamerasının ama benim istediklerim değil. şunu söyleyeyim dayanıklılıkta özellikle bir kadın için çok iyi. metal kullanılmış çünkü plastik değil.
daha sonra samsung note3 elendi.

 çünkü iş telefonu. ki incelemelerde de bunu özellikle vurguluyorlar. yani kullanamayacağım bir sürü özellik için gereksiz. üstelik arkadaşımda da var çok büyük. kullanım açısından benim rahat edebileceğim bir telefon değil.
daha sonra 3 telefon üzerinden gittim. LG samsung ve sony kıyaslamalarına baktım.
samsung bunların içinden ilk elenen oldu.
S4 ile nerede ise aynı tasarıma sahip. arka kapak değişik gibi gelse de o da note 3e benziyor. üstelik General mobile tamda bu tasarımı kullanarak yeni bir telefon çıkarıyor. o yüzden de özümden bir daha düştü. ayrıca herkeste var samsung ama çok dayanıklı bir telefon değil. düştüğünde ekran kırılması yaşayan çok arkadaşım oldu. veya kenarlarında bozulmalar yaşayan. 
suya dayanıklı demiş. ama çıkan arka kapakla bu beni tam tatmin etmedi. yine de su girer gibi içine.
kalp nabız ölçme işinin ise her zaman tam olmadığını duymuştum ve de sırf bu özellik için bu telefonu almam. bu arada bu özelliğe benzer sağlıkla alakalı birçok şey artık yaygın oldu telefonlarda.
kamera işi evet iyi olabilir ama LG ve sony ile kıyasladığımda diğerleri daha cazip geliyor bana.
fiyat olarak da S4 ne kadar düştü biliyoruz. S6 filan çıktığında bu da aynı şeyi yaşayacak. ki İphone 6 eylülde çıkacakmış galiba. bir fiyat kırılması da o zaman yer bu telefon. hoş LG ve Sonyden de o zaman bir indirim bekliyorum.
LG G3ten yukarıda bahsettim biraz. tasarım olarak çok beğendim hatta bittim. kamera olarak da kullandığımdan gerçekten iyi geldi bana. ön kamera için de aynısı söyleyebilirim. sonynin ön kamerasını beğenmemişler. kullanmadığımdan onu merak ediyorum gerçekten o kadar kötü mü diye. 
ekran olarak da sze verdiğiniz parayı karşılayacak bir ekranı var. geniş bir yüzey ve de çerçeve çok az. çok güzel birşey bu. sonyde bu yok. sony demişken onu da koyalım da onunda üzerinden bahsedeyim. kıyaslama gibi olsun biraz.
sonyde şu da var. su geçirmez. denizde de bir saat su altında kalabiliyor. bu yüzden de batarya çıkmıyor.
batarya olarak en çok gideni sony. 3200 mah. LG G3 3000 ve galaxy S5 2800. bataryanın çıkıp çıkmaması benim kafamı karıştırmıştı ama şu da var gerçekten çıkabilen bir batarya ile ben yanımda batarya gezdirecek miyim. hayır. LG G2 de de batarya çıkmıyordu ve bu bir sorun gibi söyleniyordu. ama düşününce kimse 2 batarya ile gezmez. özellikle bir bayan. 3200 piyasadaki en yüksek batarya bu. note 3 de aynısını kullanıyor. note 3 de şu ayrıntıya dikkat çekmişler usb 3 olduğu için veri gönderimi daha hızlıymış. dediğim gibi iş telefonu olarak düşünüce evet olabilir.
dayanıklılık testlerini incelediğimizde sony başı çekiyor G3 ve S5  arasında. çünkü metal kasa var bir kere. bu da yere düştüğünde kırılmayı veya hasarı engelliyor. ekran olarak aynı ekranı kullanıyor 3 marka da bu yüzden ekran çatlaması veya çizilmesi için birşey diyemeyeceğim. alırsam zaten ekran kılıfı da kullanırım. 
şu var ki ben çok tlefon düşüren biriyim. bu yüzden 4 yıldır aynı telefonu da kullanıyorum diyebilirim çünkü çok sağlam çıktı. ne varsa eskilerde ve kalınlarda var arkadaş. bu yüzden bakarken dayanıklılık bir anda ön plana geçti tüm görsellik ve zevk bir kenara kalktı.
özellikle note 2 ve S4 kullananlarda gördüğüm kadarıyla samsung bu işte iyi değil hemde hiç. o kadar para sayıp da o hale gelen telefonlar istemem.
LG G2 kullananlar ise memnun. hatta samsung kullanan arkadaşlar G2ye geçmek istiyorlardı dayanıklılık yüzünden.
sonynin kameradan bahsedeyim benim diğer sonyde dikkatimi çeken şey kamera oldu. 20.7 mplik kamera var. G3 ile kıyasladığımda sonyde SLR kameralarda olan birşey olduğu dikkatimi çekti. arka planı bulanıklaştırabilityorsunuz ve aynı SLR ile çekilmiş gibi oluyor. sony SLR makinalara lens satan bir marka imiş ve bunu telefonunda kullanmış. bu yüzden kamera olarak beni G3den daha çok cezbetti. ön kamera için ise bakmak istiyorum.
evet baya uzun bir yazı oldu demi. neyde karar kıldın derseniz. G3 tasarım görsellik şıklık açısından hepsinden önde. ama dayanıklılık ve kamera için ise Z2 önde. 
bir kısa yazı daha yazabilirim bu konuda. o yüzden şunu alacağım gibi birşey demiyorum. size de bir fikir olmuştur umarım bu yazım.
bu arada inceleme yaptığım sitelerden de bahsedeyim Shiftdelete, Donanımhaber, Teknopat gibi siteler ağırlıklı olmakla birçok siteye baktım.






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...