17 Aralık 2013 Salı

T-ara Hide&seek-Davichi turtle arası birşey


çok uzun bir ara verdim demi :((
ama yazmak gelmedi içimden. kendimi zorlasam da yazmak istemedi canım
bugün T-ara'nın yeni çıkan şarkısının şerefine yazıyorum ama inş en kısa sürede döneceğim.

şarkı güzel ama melodi çok tanıdık geldi bana. belki de Davichi'nin turtle şarkısını çok dinlediğim için :)

siz karar verin gerçekten benziyor mu yoksa benim hüsnü kuruntum mu?
Paulun mimi ile en kısa sürede dönmek üzere ;)

9 Kasım 2013 Cumartesi

bir film bir anime

bugün hazır annem yokken uzun zamandır merak ettiğim bir filmi izledim. kasımda aşk başkadır.
izledim de başım göğe mi erdi hayır sadece merakımı geçirdiğim bir film oldu kendisi benim için
filmin asıl ben sonunu hiç sevmedim. aslında bir son yok filmde. benim gibi merak ediyorsanız izleyin. çünkü öyle büyük bir romantik komedi yoktu bence içinde. adam iş kolik kadınınsa bu adam gibi iş kolik hayattan zevk almayanları hayata bağlamak gibi bir zevki var. tabi adamı hayata bağlamak ve normal bir insan haline getirmek için neler yapıyor neler. 
yok ya ben amerikan romantik komedilerinin sevmiyorum. romantik değil onlarda film erotik. onların anlayışındaki romantiklik ile benim anladığım kesinlikle çok farklı.
neyse benim için zaman kaybıydı. ama sevenlerde varmış bu filmi.

ben kadına bittim. gerçekten tatlı bir yüzü var.

gelelim az önce izlediğim kısacık animeye :)) dedim ya annem yokken zamanları iyi değerlendireyim dedim. çay içerken izlenecek kısa birşey var mı diye bakarken tamda aradığımı buldum.
hiyo'nun aşkı isimli 20 dakikalık bir anime. ama malesef bunda da son yok :D ama ben japonlarda son aramayı bırakalı çok oldu o yüzden dert değil :))

çok utangaç 15 yaşında kısacık Hiyoko ve aradaki boy farkı  için hiiiiç birşey demeyeceğim sınıfın en neşeli çocuğu arasındaki tatlı şeylerin anlatıldığı bir anime. şey diyorum olay diyecek kadar uzun birşey yok onu gösterecek süre de yok ama buna rağmen çok tatlı bir anime. izlerken ben eğlendim.

hiyoya civciv lakabı takıyor çocuk sarışın,sevimli ve kısacık olmasından dolayı. 
izlenme oranı da yüksek. herhalde herkes benim gibi kısa bir şeyler ararken böyle sevimli şeyi bulup izlemiş.


3 Kasım 2013 Pazar

hakkımdaki 20 gerçek

sevgili Paul beni mimlemiş sağolsun. bu mimi yazmak istiyordum bende. başlıyorum benim hakkımda 20 gerçeğe.
1- kendimi anlatmayı sevmem. şöyle iyiyim böyle süperim demek bana göre değil. İnsanlar beni kendileri tanısın isterim ama burası ayrı :)) burda dünyanın en iyisiyim desem de itiraz eden olmaz gibime geliyor.neyse ben yinede atıp tutmadan yazacağım bu yazıyı.
2- sevmediğim birçok özelliğim var.
3- çok mızmızım. birşey canımı sıksın canım yansın söylenirim ve söylendiğimin farkına da taaa ne zaman varırım. bir keresinde dolgu topuk bir ayakkabı almıştım ayağım ağrımıştı giyince ve bana o ayakkabıyı aldıran arkadaşa baya söylenmiştim tabi çevremdekilere de.
4- kitap okuyanlara ayrı bir ilgim var hele 3-5 kitabı aynı anda okuyanlara hayranım. hem işini yapıp hem  de kitap okumaya zaman ayıranlara biterim.
5-kendimi zeki bulmam. sadece çalışılması gerektiğinde çalışırım. ama dün olan ehliyet sınavı için aynı şeyi söylemeyeceğim. geçmek için dua ediyorum. çünkü çalışmadım.
6-her zaman plan yapıp ona uymayı istemişimdir. ama sadece planı yapmakla yetinmişimdir. şimdi öğrencilerim planlı çalışamadıklarını söylüyorlar. onlara öğüt  veriyorum ama ah ah.
7- gerektiğinde temizlik yaparım. öyle temizlik manyağı değilimdir.
8- başak burcuyum ama yukarıda yazdığım çoğu şey burcuma uymuyor.
9-dikkat çekmeyi sevmem ama silik birisi olmayı da istemem. 
10- öyle aşık oldum onsuz yapamam diye birşey olduğuna inanmıyorum. sevmenin biraz da isteyerek olduğuna inanıyorum. kalp varsa akılda var bu işte. ben isteyene kadar kimsenin beni sevmesini istemiyorum. insanların kalbini kırmayı sevmiyorum. malum unumuzu eledik eleğimizi astık talipler çıkıyor ama şimdi çıkmalarını istemiyorum.
11-liseye kadar öğretmen olmak istiyordum. çocukluk hayalimdi. ama liseye geçince bir daha öğretmen olmak istemedim. ama şimdi öğretmenim.
12- üniversiteyi bitirince kaderi daha iyi anladım. seçim benim elimde. düşünsenize ya ortaokulda kazandığım liseye gitseydim şimdi kim bilir hangi ülkede hangi arabayı çiziyor olurdum. (mekatronik bölümünü kazanmıştım) 
13-öğretmenlikten zevk alıyorum şimdilik eğleniyorum. tabi zorluğu da var ama her işin zorluğu var demi.
14-güya dil sınavına çalışacaktım ama tembellik işte. iki ay sonra sınav sınav var ve ben hiç çalışmadım.
15-makyaj yapmayı sevmiyorum. yaparsam da evde yapıyorum.
16-müzik dinlemeyi seviyorum.
17- dizi-film izlemeyi seviyorum. yerli olsun yabancı olsun fark etmez dram olmasın yeter.
18-arkadaşlarımla vakit geçirmeyi sevdiğim kadar tek başıma takılmayı da seviyorum.
19-yazım berbat geçen sene tahtaya yazarken neler çekiyordum. şimdi biraz daha düzeldi. sırf bu yüzden süslü püslü defterlere yazmaya çıkamıyorum. 
20-konuşkan birisi değilimdir. çok sosyal birisi de değilimdir. geçenlerde evde niye konuşmuyorsun diye abim baya bir uğraşmıştı benimle. bazen çenem düşüyor ama sonra niye anlattım ki bunları diye düşünüyorum ve bu da beni suskun yapıyor sanırım.
başlarda yazmak iyiydi de sonlara doğru yazmak zor geldi ya. işte benim hakkımda 20 gerçek :))
filankesmeral ve anne karincaya paslıyorum bu mimi.


ben var müzik dinlemek#11

ne zamandır yazmıyorum bu seriyi. belki çok şarkı dinlemediğimden belki de yazmaya üşendiğimden yazılmayı bekliyordu. 
ve yazmamı sağlayan şarkı ile başlayayım listeme.
şarkının en çok beğendiğim yeri "go go go I dont wanna go" kısmı. klibini beğenmedim ama. çok aşırı ya. aynı şey kim hyun joongun son klibinde de vardı. koreli mi amerikalı mı bunlar.
IU'nun tüm şarkılarını dinledim. ama şimdi hepsini buraya koymakla uğraşmayacağım. IU kendini iyice aştı. 
Red shoes şarkısı andersen masallarından kırmızı ayakkabılar hikayesinden esinlenerek yapılmış. o yüzden durmadan dans ediyor klipte ve sahnede. pembe ayakkabı giymesinin de bir nedeni varmış da onu pek anlayamadım ben. yani IU süper bir şekiilde geri döndü.
T-ara da dinlediklerim arasında. Number Nine ı o kadar beğenmesem de dinledim. beğenmeme nedenim ise çok fazla geçiş var müzikte. en başta başlarken uuu kısmı ayrı bir şarkı olur mesela. 
bu şarkıyı daha çok sevdim ben. 
ayrıca boram çok güzel olmuş, sesi de dikkat çekici. T-aranın 6 kişiye düşmeleri Borama yaramış bence.
 

29 Ekim 2013 Salı

bir cinayetin psikanalizi/ JED RUBENFELD



bu kitabı okudum nerdeyse bir aydır. sıkıcı bir kitap değil aslında ama al bırak al bırak bir türlü ilerleyemedi. kitabın arka kapağı şöyle:

Bir Cinayetin Psikanalizi, 1909 yılında sıcak bir Ağustos akşamı Sigmund Freud'un, rakibi ve öğrencisi Carl Jung ile birlikte buharlı gemi George Washington'dan inmesiyle başlıyor. Şehrin diğer ucunda, şehri tepeden gören muazzam bir apartman dairesinde, çok güzel bir kadın avizeye asılmış bir şekilde ölü bulunur; cinsel işkenceye maruz kalmış, kırbaçlanmış, kesilmiş ve boğulmuştur. Ertesi gün, ikinci bir güzel kadın - yüksek sosyeteyle alay eden ve donuk, cansız anne-babasını küçümseyen asi bir mirasyedi - katilin elinden kıl payı kurtulur. Ama bir histerik olan Nora Acton, saldırıyla ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Amerika'nın ilk psikanalistlerinden biri olan Dr. Stratham Younger, Freud'un rehberliğinde onu tedavi etmeye başlar.

Freud, Jung'un rekabetçi ruhuyla ve kendisini yok etme komplolarıyla uğraşırken, kendisini entrikalar, maskeler ve insan zihninin hileleriyle dolu bir cinayet gizeminin içinde bulan kişi Younger oluyor. 

Akıcı bir dille yazılmış olan ve etkileyici gerçek detaylara dayanan Bir Cinayetin Psikanalizi, yeni bir romancının hayranlık uyandıran yeteneğini gözler önüne sererken, Freud, Carl Jung ve Hamlet hakkında bildiklerinizi gözden geçirmenize neden olacak.

kitap eğer psikoloji okumayı seviyorsanız bayıla bayıla okuyacağınız bir kitap. ama sevmiyorsanız hiç almayın elinize.
kitabın tek eksisi benim için çok fazla ayrıntıya giriyor bazen ve uzun süre elimde kaldığından dolayı bırakasım geldi ara ara. ki geçen sene bıraktım da zaten :)) 
ama Freud işin içinde olunca olmadı tekrar başladım. ben üniversitedeyken onun hakkında birkaç kitap okumuştum o yüzden fikirlerini bilerek başladım okumaya. bu sebepten kitaptaki bazı yerler beni rahatsız etse de ilim aşkına okunur :)
ayrıca gerçekten ne cinayetmiş dedim o arka kapakta yazan herşey doğru. sizi çok güzel ters köşe yapıyor.
yeni kitaplarla görüşmek üzere :))

26 Ekim 2013 Cumartesi

neşeli oyuncaklardan neşeli hediye çekilişi

ilk defa bir çekilişe katılmak istedim. şunlara bakar mısınız :))
 bunların hepsi sadece bir kişinin olacak. neşeli oyuncaklar doğum günü şerefine bir şanslı takipçisine bunları hediye edecek. beni çocukluğuma götürdü hep bu kadar çok ıvır zıvır kırtasiye eşyam olsun istemiştim ama olmadı bir türlü. ne dersiniz benim olur mu ki bunlar :))
kendisinin bloğunu da çok sevdim daha geçen akşam böyle hobi konulu bir sohbet yapmıştık arkadaşlarla.
neyse ben kaçar yazacak çok şeyim var ama vaktim yok :)

24 Ekim 2013 Perşembe

medcezir


izleyenleriniz vardır kesin benim gibi. oyuncular başta bu diziyi izleme nedenim. eğer ileride diziyi uzatmak için olmadık şeylere girerlerse bırakabilirim ama şimdilik çağatay ve serenay için izliyorum :)  
dizi the O.C.(Orange County) adlı bir amerikan dizisinden uyarlama ve dizi tam 4 sezon yayınlanmış 43 dakikalık 92 bölümden oluşmuş dizi. işte bu bile gösteriyor ki ileride izlenmeyecek hale getiriler diziyi bizim senaristler.
ayrıca bu dizinin fanları türk versiyonunu da dört gözle bekliyorlarmış diye okumuştum bir yerde.
dizi fakir oğlan ve zengin kızın aşkı çerçevesinde ilerliyor. ama yan karakterler de çok iyi. özellikle mert benim favorim. dizinin orjinalinin fanları orkun karakterini merakla bekliyorlarmış demekki orjinalde yakışıklı biri mi oynuyordu orkunu bilemeyeceğim. ama ben merti daha çok sevdim. 
Mira karakterinde serenayı pek sevemedim. belkide aklımda serenay adanalıda oynadığı hali ile yer ettiği için olabilir sevmemem. orda çok gülüyordum. bu arada adanalıyı mecburen izliyordum kardeşim sağolsun :PP

ben bu dizi ilk başladığında yabancı bir dizinin uyarlaması olduğunu fotoğraflarından anlamıştım. aynı şey intikam dizisinde de vardı zaten.
şimdi gelelim ben bu yazıyı niye yazıyorum hiç işim gücüm okunacak kitabım yokmuş gibi. youtube kanalım silinince youtube direk popüler videoları gösteriyor sayfada. bunu açtım neymiş bir bakayım diye ve ben bi peltek sever olarak( biraz değişik oldu farkındayım) şarkı söylemelerine bayıldım. bu peltekten kastımı anlarsınız dinleyince. ses bi duru akmıyor böylelerinde ama ben seviyorum. ki emre aydın'da da var bu dediğim olay. arada fark ediliyor.
 ha bir de medcezir diye başlık atınca levent yükseli anmadan yazımı bitirmeyeyim. 
bu şarkının güzel bir hikayesi vardır bende. iyi dinlemeler. 


22 Ekim 2013 Salı

me too flower/ben de çiçeğim-2011

işte 10 günlük tatilimden geriye kalan dizi :)) romantik komedi eğlenceli bir dizi kendileri. 
burası konu olarak eğlenceli ama çekim olarak berbat bir sahneydi. dizinin ilk sahneleri. ilk birkaç bölümdeki hataları gözünüzü kapatarak izlerseniz daha sonra komik yerler sizi bekliyor olacak. 
işte bunun gibi :) böyle üniformalı olmasına bakmayın kendisi aslında çanta tasarımcısı yaa. dizi bu adam ve onun etrafındaki üç kadını anlatıyor. bu sefer aşk üçgeninde başrolde erkek var. bu adam dedi de aslında biz bu adamı tanıyoruz yani ben biraz biliyorum çoook komik biri. flower boy the next door da oynayan kişi. burada da aynı komiklik devam ediyor ama arada çok pis hüzünlü oldu hee.
ama şu var ki bir üniforma bu kadar mı yakışmaz. güya Kore güzellik delisi. polislerin suçu ne peki. kıza da çok güldüm izlerken ama dizinin sonlarına doğru çocuğa iyice aşık olunca tipik bir kadına döndü ağladı zırladı üzüldü. bende onun haline üzüldüm.
ayyy şuraya bakıııııın resmen içim gitti izlerken.
hele şurası. çocuğun surat benden güzel olmasında baya bir güzel yaa. bebek gibi.
neyse kısaca ben diziyi sevdim. tatili böyle bir dizi ile bitirmek işlerimi aksattı ama memnunum. çünkü bir daha ki tatile kadar tek izleyeceğim dizi the heirs onu da izlememeye çalışacağım ama pek sanmıyorum :)




15 Ekim 2013 Salı

korku nedir?

4 ay önce ben korku nedir anladım. kızlar korkudan çığlık atar ya onu da anladım gerçekten korkudan çığlık atılıyormuş. öleceğimi sandım resmen. 
arkadaşım o gün benim korkumu videoya aldı. aslında onun amacı bu değildi ama ardından videoyu izlediğimizde benim korkum neymiş ortaya çıktı. işte o videoyu bugün bir vesile ile bana yolladı. aynı duyguları tekrar yaşadım. orda çalan müzik bile bana aynı duyguları yaşatmaya yetiyor.
işte karşınızda benim korkum!!!!

14 Ekim 2013 Pazartesi

sevdiğim programlar : beyaz show

biliyorum beyaz showu sevmeyen parmakla gösterilir. bende tam bir beyaz show izleyicisiyim ve her izlediğimde de gülmekten yarılırım. bakın yarılırım diyorum. şimdi cuma günkü bölümünü izliyorum kulaklıkla. babamda tvde başka bir şey izliyor. sessizce gülüyorum sanıyorum hatta sesim çıkmasın diye ağzımı bile kapatmıştım ama ben ve beyaz show yani ne kadar sessiz olabilirsem o kadar sessizim. babam döndü sen ne yapıyorsun dedi. şimdi adamın tvde izlediği program ile hiç alakası yok ne diyebilirim ki ona :)) sadece komik birşey izliyorum diye geçiştirdim.
ben eğlenceli şeyleri severim aslında. star tv'de de 3 adam programını izliyorum denk geldikçe. onlarınki beyazla tabi ki yarışamaz ama eğlenceli yine de.
eğer izlemeyen varsa ve gülmek istiyorsanız buyrun buraya.

yapma bunu yapma bunu: the heirs

ne güzel bir buçuk aydır dizi-film izlemeyi bırakmıştım ama şuna bakın tatil girdi bari azıcık izleyeyim dedim ama en olmayacak şeyi izledim. lee min ho ve par shin hye'nin merakla beklenen hatta google'ye "the h" yazar yazmaz resimleri çıkan işte o dizinin ilk iki bölümü çevrildi. ve ve ve bende izledim. izlemez olaydım şimdi nasıl bekleyeceğim ben diğer bölümleri. yandım yani yandım.
dizi zengin kız fakir oğlan dizilerine benziyor. ama işte oyuncular böyle olunca her türlü izlenir. ilk iki bölüm kaliforniyada geçti. 3 de kesin orada geçer. lee min ho'nun sörf yaptığı yerler havalıydı. ama ingilizcesi için aynı şeyi söyleyemeceğim :)) park shin hye ise zaten bitiyorum tüm dizi filmlerini izledim yazın. ama ikinci bölümün sonunda çöp karıştırması olmadı beee.
park shin hye'nin annesi dilsizdi baya acıklı sahneler olacak anne kız arasında ki ilk bölümlerden de gösterdiler. ablaya hiç girmiyorum bile.
şimdi ben size ne desem olmayacak. bu yazıyı yazdıktan sonra izlemeyin desem olmaz izleyin desem benim duruma düşersiniz kesin nasıl bekleyeceğiz yaaa.
ha ayrıca ilk iki bölümde benim dikkatimi çeken şu oldu park shin hye heartstrings dizisinde eteklerle daha güzeldi. kot kızın kısa boyunu daha çok ortaya koymuş. ama genç kız imajına da uymuş o da var. öyle işte kıyafetini diziye yakıştırdım ama etek bu kıza daha güzel oluyor.
size dizinin fotoğrafları yerine fragmanlarını izleteyim. hem ilk iki bölümden sonra neler olacak onu da görmüş oluruz. dizi çok eğlenceli olacak. hepsi aynı lisede, hepsi birbiri ile bağlantılı, aşk üçgeni-beşgeni filan güzel güzel.
varan 1


varan 2


varan 3


varan 4


veee 5 :)))
işte dizide neler oldu ve olacak sizlerle. 

29 Eylül 2013 Pazar

hush hush serisi-fısıltı, çığlık, sessizlik, final


size hush hush serisi diye ünlenen bu kitapları tanıtacağım. öncelikle şundan bahsedeyim okuması çok kolay akıcı bir kitap. yaklaşık toplam seri 1600 sayfa . ve ben bu serinin ilk kitabı olan fısıltıyı bir günde, çığlığı ise iki günde bitirdim. 3. ve 4. kitaplar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü iş başlamıştı ve bitmeleri 3 haftayı aldı diğer iki kitabın.  yani kısaca ben bile bu kadar hızlı okuduysam bu kitapları demek ki gerçekten sürükleyici bir kitap ve akıcı bir dili var.
evet gelelim kitaplara. tanıtımı biraz değiştireceğim bu sefer. kitap künyelerini de yazacağım.

1. Fısıltı -Becca Fitzpatrick


Özgün AdıHush Hush
Yazar: Becca Fiztpatrick
Yayınevi:  Pegasus Yayınları
Seri: Hush Hush #1
Sayfa: 416
Çeviri: Sevinç Tezcan Yanar
Türkiye Yayın Tarihi: 2011
Tür: Edebiyat- Korku&Gerilim/Fantastik/Romantik

2. Çığlık -Becca Fitzpatrick


Özgün AdıCrescendo
Yazar: Becca Fiztpatrick
Yayınevi:  Pegasus Yayınları
Seri: Hush Hush #2
Sayfa: 408
Çeviri: Sevinç Tezcan Yanar
Türkiye Yayın Tarihi: 2012
Tür: Edebiyat- Korku&Gerilim/Fantastik/Romantik

3. Sessizlik -Becca Fitzpatrick


Özgün AdıSilence
Yazar: Becca Fiztpatrick
Yayınevi:  Pegasus Yayınları
Seri: Hush Hush #3
Sayfa: 416
Çeviri: Sevinç Tezcan Yanar
Türkiye Yayın Tarihi: 2012
Tür: Edebiyat- Korku&Gerilim/Fantastik/Romantik

4. Final -Becca Fitzpatrick

Özgün AdıFinale
Yazar: Becca Fiztpatrick
Yayınevi:  Pegasus Yayınları
Seri: Hush Hush #4
Sayfa: 416
Çeviri: Sevinç Tezcan Yanar
Türkiye Yayın Tarihi: 2012
Tür: Edebiyat- Korku&Gerilim/Fantastik/Romantik
ve size serinin çıkacak olan filminden bir videoda sunayım. videoyu izlerken tekrardan hatırladım kitapları.
kitap nora ve patch'in doğaüstü aşkını anlatıyor. kovulmuş melek patch ve önceleri öldürmeye çalıştığı sonrada aşık olduğu nora'nın fantastik hikayesi. kitap kovulmuş melekler, baş melekler, nefiller ve insanlar arasında geçiyor. daha ayrıntıya girmek istemiyorum. eğer alacakaranlık ve bilumum vampirli kitapları okumayı seviyorsunuz bu seri de ilginizi çekecektir. ben okurken alacakaranlık serisi okur gibi oldum sürükleyici olması yönünden. ama şunu söyleyebilirim o seriye göre bu seri beni daha çok etkiledi. okurken bir yandan da çok rahat gözümde canlandırdım olayları. o yönden betimlemelere bayıldım.
aslında klasik gençlik romanı da diyebiliriz. sizi sıkmıyor çok kolay ilerliyor ve akıcı. ben bu seriye dizi izlememeye karar verdiğimde başlamıştım o yüzden beni daha bir tatmin etti. sanki film izliyormuşum gibi acaba ne olacak diye okudum kitapları.


28 Eylül 2013 Cumartesi

biraz benden#7

şu sıralar nasıl kendimi tutup dizi-film  izlemediğime şaşıyorum. az önce yine güzel bir film buldum üstelik. ama karar verdim bir kere diyerek izlemiyorum.günde 20 bölümlük dizi izleyen kızdım (atlaya atlaya da olsa)  çoooook zor zamanlar geçiriyorum beni anlıyorsunuz  demi :))
okul güzel gidiyor. bu sene daha iyiyim sanki. nasıl davranacağımı biliyorum biraz daha. vee sesim de baya çıkıyor. geçen sene ilk dersten ses gidiyordu. hatta pastil bile kullanmıştım yani. öğretmenliğin tekniklerini öğreniyorum işte :)) ama şu bir gerçek öğrencilere iyi davranarak onlara bir şey öğretilmiyor her zaman. özellikle yaramaz öğrencilerin olduğu sınıflarda taktik değiştirmek gerekiyormuş bende bu sene farklı bir taktikle başladım derse. yani nabza göre şerbet vermeyi öğreniyorum ben şimdi.
öğretmen arkadaşlara ders veriyorum evde. bu da benim için bir artı oldu. onların üzerinde pratik yapıyorum :))
vakit bulursam da kitap okuyorum. nasıl vakit bulamadığıma gelirsek 9-3 ders oluyor okuldayım. hatta cumaları 4'te bitiyor okul. eve gelince az dinleneyim kafam boşalsın derken yemek vakti geliyor.  bizim yemek faslı bir saati buluyor hatta çay da koyarsam yemekten sonra bir buçuk saat oluyor. yani arkadaşların gelmesine bir saat kalıyor. işte o bir saatte de genelde Arapça çalışıyorum ki bu bir saat iki saate çıkacak yakında karalıyım. hatta haftaya bile olabilir bu iki saat çalışma :) eğer canım çalışmak istemezse kitapla geçiyor. 
facemi kapattığımdan onunla oyalanmam yok artık. youtube kanalımı da sağ olsun google benim yerime kapattı telif hakkı ayağına. ilk başta baya bozulmuştum "bir buçuk yıldır sorun yoktu da taaa ne zaman yüklediğim videolar yeni mi gözüne battı" diye ama o da kapanınca gerçekten iyi oldu. youtube de yok artık oyalanacağım. bi blog var ama ona da çok vakit harcamıyorum zaten. malum 10 gündür bir şey yazdığım yok sadece okuyup çıkıyorum :)
böyle işte okul açılalı belli benim hayat bu şekilde geçiyor. sizde durum nedir :)


16 Eylül 2013 Pazartesi

bugün günlerden mutluluk-hüzün-karışık duygular işte!!!

böyle bir başlık atmak istemiyordum aslında böyle bir yazı da yazmak istemiyordum ama dayanamadım işte. baştan söyleyeyim baya bir iç döküş içerir yazım. ona göre sıkılabilirsiniz sıkıldığınız yerde bırakın okumayı benden söylemesi :)
asıl mevzum şu bugün benim doğum günüm ve o yüzden karışık duygular içindeyim.  ben doğum günü öğretmenler günü sevgililer günü anneler günü falan filan bir dolu gün kutlamayı sevmem aslında. çünkü genelde bu günler bangır bangır her yere yayılır herkese duyurulur. bence de hiç bir anlamı kalmıyor bu günlerin. özellikle face çıktı mertlik bozuldu herkes ne zaman doğmuş ne zaman ne olmuş orada bildirilince bir anlamı kalmıyor. bugün hatırlanması gerekiyorsa bildirilmeden hatırlanmalı.
şimdi diyeceksiniz "eee ne oldu kim hatırladı senin doğum gününü peki" hemen cevap vereyim hiç kimse google'den başka. 

annem benim doğum günümü "okullar açılmıştı senin doğduğun sabah" der. o şekilde hatırlar :) babamla bu mevzular konuşulmaz zaten :) ama en çok abimin hatırlamaması koydu ben onunkini hatırlıyorum demi :P 
neyse benim şu anki durum sadece özenti onu da biliyorum. sonuçta ailemleyim, mutluyum, sağlığım yerinde, arkadaşlarımla aram iyi, bir işim var ve ilk günden tatil yapıyorum. 
evet belki bugün bir süpriz olsa hiç de fena olmazdı ama bir yerden sonra gerçekten sıkıyor yani. arkadaşa süpriz yap o da sana yapsın ee sonra. bir klişeye dönüyor bence. 
geçen sene doğum günümde yeni bir hayata merhaba demiştim. yeni bir evde ve elektrik üretimi yapan yerde elektrik kesilmişti. yukarıda dedim ya doğduğum günün ertesi okullar açılmış ve bu geçen sene tamda olan şeydi. gerçekten ikinci doğum günüm gibiydi. kader-mucize-tesadüf-tevafuk ne denirse artık ama benim için geçen sene bu yönden de ayrı bir anlam içeriyordu.
ve işte bir yıl bitti. ben bugün kendi evimdeydim temizlik yaptım, ütü yaptım ne dersiniz tüm yıl böyle gereç mi :D geçmesin lütfen. yarın iş başı yapacağım bakalım inş geçen seneden daha güzel daha eğlenceli bir yıl geçiririm.
bunlar o kadar da önemli değil de asıl sorun şu ben bir türlü büyümüyorum. her yıl-ay-hafta-gün kendime söz veriyorum şunları yapma artık, şunları değiştir diye. ama bir türlü yapamıyorum. üç haftadır dizi-film izlemeyi bıraktım çünkü çok zaman harcıyorum ve bir yıllık bir dinlenmenin ardından artık çalışmaya başlamalıyım demiştim. çalıştım mı ayrı bir mevzu ama bu sözümde duramadım ve bugün yine kendimi 3 saat boyunca dizi izlerken buldum. bir türlü kapatamadım ay az daha izleyeyim şu bölüme de bakayım derken 3 saat geçmiş ve ben güya dışarı çıkıp arkadaşlarla buluşup gezecektim ama akşam olmuş çoktan. 
sırf bu  kendimi durduramadığımdan facemi bile kapattım. ne kadar sürecek bilmiyorum ama uzun sürmesi için elimden geleni yapacağım. tabi dizi mevzusu gibi olmaması için (3 hafta gibi kısa bir süre) de elimden geleni yapacağım.
ben en çok kendime kızıyorum sanırım. kendimde mutlaka bir eksiklik buluyorum ve onu düzeltebilmek için kendimi yiyip bitiriyorum. ne kadar düzeltiyorum bilmiyorum ama en azından sorunlarımı biliyorum. bunu da yapmam gerek biliyorum çünkü birçok konuda eğer Allah bana yardım ediyorsa eğer Allahın yardımını hissediyorsam her zaman kendimi düzeltmem gerek. Allah her zaman bize yardım ediyor ama biz bunu ne kadar görüyoruz ve ne kadar kendimizi düzeltmeye çalışıyoruz. böyle düşünüyorum.
ne kadar uzattım işi demi :) baya iç döktüm. işte bu iç dökmemin bir nedeni de beni burda tanıyan kimsenin olmaması. daha rahat hissediyorum kendimi böyle. normalde telefonuma not olarak düşecek duygular düşünceler sanal aleme düşmüş oldu.
 öyle işte ben bir yıl daha büyüdüm 23 mü oldum 24 mü pek anlamadım ama en azından 2014'e kadar 23 diyeceğim ben :) ne kadar küçük gösterirsem kendimi o kadar iyi :))

13 Eylül 2013 Cuma

adsız bir mim :(( (niye adı yok ya yazık:))

paul beni mimlemiş. o da olmasa yazı yazacağım yoktu  :) hemen başlayalım bu adsız mime.
Hayatınızda hiç mucize olarak nitelendirebileceğiniz bir olay yaşadınız mı?
mucize olarak hiç düşünmedim ama birçok konuda Allahın yardım ettiğini söyleyebilirim. balkanlara gitmem mucize olabilir babamın izin vereceğini sanmazken sabah kalktim ve gidebilirsin dedi. tabi ben havalarda o an :)) üniversiteyi aynı şehirde okuyup üzerine hiç tahmin etmezken hatta aynı şehirde öğretmenlik yapanlar ne ballı derken yaşadığım yerde öğretmen oldum. yıllar sonra ilkokul öğretmenimin beni ve birkaç arkadaşımı bulması evet onun bizi gelip bulması ve hala görüşüyor olmamız. şu anlık aklıma gelenler bunlar. eğer mucize denirse bunlara :)
Almayı düşünüp de alamadığınız ne var?
neler yok ki. bir maaşımı alayım diye cümleler çok kurdum öğrenciyen ama hala alamadım maaşımı alsam da. en büyüğünden başlayalım. araba, profesyonel bir fotoğraf makinası. onu alsam bloğumun değiştiğini anlarsınız zaten. fotoğraf çekmeye bayılıyorum. bisiklet en çok istediklerimden. kimseler olmasın yollarda ben bisikletimi süreyim kulağımda güzel bir müzik. ah hayali bile çok güzel. tabi bir de bunun romantik versiyonu geldi şu an aklıma da o bende kalsın :D
Kıyafet konusunda takıntılarınız var mı?
rahatlık ön planda olacak. ne kadar gözüm kalsa da topuklu ayakkabılarda onlar benim için sadece süs eşyası hızlı yürüyemedikten sonra. öyle çanta sevdalısı değilim gerekmedikçe kullanmam. mesela evimle okulun arası yakın olduğumdan kalemi cebime atıp okula gidiyorum şu sıralar.
birazda başkalarının kıyafetlerindeki takıntılarımı yazayım. çünkü bazen takıntı durumuna geliyor. dayanamıyorum. erkeklerin çok dar pantolon giymelerine sinir oluyorum. kilolu kadınlarında aynı şekilde. ne göstermeye çalışıyorsunuz anlamıyorum yani. ha bir de şu son moda olan şortlarda benim için bir görüntü kirliliği. herkesin kendi tercihi tabi ama bence görüntü kirliliği. eskiden mini etek giymekte çekinilirdi ama şimdi herkeste bir şort sevdası. ne yani etek giyince o bacaklar görünüyor da şortta görünmüyor mu. ama yine söylüyorum bu benim fikrim.
Nefret ettiğiniz huylar ve insanlar?
kendimde nefret ettiğimden başlayayım geç kalmam genelde. illa koştur koştur yetişeceğim herşeye. bir de kendi kendime kurmam. bu herhalde boş vakitlerde yaptığım birşey. yapacak işi olmayan ne yapar kendi kendine hayal kurar durur hiç olmayacak şeylere. belki olur diye.
insanların herşeyi kendilerinin doğru bilmesi. illa kendi düşüncesini kabul ettirecek. genelde öyle insanlarla pek tartışmamaya çalışıyorum. çünkü sonuçta boş bir tartışma oluyor.
kıskanç insanlardan da nefret ediyorum. illa en iyisi onlarda olacak.
Sizi en net tanımlayan kelime?
bence meraklı olabilir. herşeye bir merakım oluyor maymun iştahlı da diyebiliriz. sırf bu yüzden daha hangi alanda çalışacağıma da karar veremedim. belki de hiçbiri beni tam olarak çekemiyordur. arkadaşlarıma göre de sakin-sabırlı sanırım. benimle kavga edemedikleri beni kızdıramadıkları için :))
Hayata yeniden gelme şansınız olsa hangi ülkede doğardınız?
ilk aklıma gelen şimdi japonya oldu. ve de tokyo'da. ama bir mekke de medine de fena olmazdı hani. düşünsene bi ana dilin arapça. şu anda arapça çalışmak dışında herşey yaptığım için takıldığım yerde dil oluyor tabi :D
 Tek başına bir insan keyiflenmek için ne yapabilir?
müzik dinleyebilir, romantik komedi izleyebilir, kahve içebilir olmadı yürüyüşe çıkabilir ama sessiz sakin bir yerde. manzarası da olursa hemen keyiflenebilir yani :)
Nikah masasında evleneceğiniz kişiden “Hayır” cevabı alsanız ne yaparsınız?
yok artık. kızardım ağlardım ama herhalde bir tekme atmadan da durmazdım :D benim canım yanıyorsa onunda yansın demi :D
 İnsan kaderini mi yazar, kaderini mi yaşar?
insan her ikisini de yapar. şu an benim gibi çalışmayıp kaderini yazar, yaşadığı yerde öğretmen olup kaderini yaşar. bir de kader deyince aklıma gelen tevafuklar olur ki hiç anlam veremeden hayatına devam eder. geçen cumartesi arkadaşımla buluşmuştum güzel bir sohbetin ardından hiç beklemediğim bir anda birisiyle karşılaştım ve onu gördüğümü belli etmeden yanından geçip gittim ama sanki geçerken "merhaba" dedi gibi geldi veya ben o anın şoku ile kendim uydurdum bilmiyorum ki  9-10 yıldır hiç konuşmadım sadece tevafuk eseri ara sıra rastladığım biri. ve bu tevafuklar bana hiç iyi gelmiyor. kurmaya başlıyorum ki bu durum en sinir olduğum huylarda yazmıştım.
öyle işte bazı şeyler bizim elimizde bazıları değil. yaşıyoruz görüyoruz.
Aklınıza gelen ilk İngilizce kelime?
kader yazınca destiny geldi. 
İnternette sahip olduğunuz ilk nickname?
hatırlamıyorum ki :)) kendi adımdır herhalde. pek internetten çakmadığım zamanlardan bahsediyoruz herhalde kendi adımı kullanmışımdır. 
ah bir an bitmeyecek sandım :)) uzun süre yazmayınca hamlamışım.
doğu denizihayal otobüsü ve alielleye paslıyorum bu mimi. umarım görüp yazarlar :)

ben var müzik dinlemek#10

aslında mim yazacaktım önce ama dayanamadım kaç ay önce beğendiğim bir şarkıyı buldum youtubede. aslında bu şarkıyı ilk beğendiğimde indirmiştim ama video olarak inmişti ve elimdeki tek şey videoydu. kim yapmış neciymiş bilmiyordum ve müziği bir türlü telefona atamamıştım. okulda bile bilgisayardan açıp deli gibi bu müziği dinledim uzun bir süre. şimdi bulunca hemen indirdim ve telefona zil sesi bile yaptım. tabi sizinle de paylaşmak istedim bu sevinçli haberimi.
bunu ne kadar aratsam da bulamamıştım youtubede. meğer ben yanlış arartıyormuşum. şarkının adı:
july-in love
kimdir nedir bulamadım bu kişiyi. sadece bulduğum bilgi 2012 mart ayında yayınlamış bu albümü. eğer tanıyan bilen varsa beni aydınlatırsa çok sevinirim. 
işte bir müzik beni böyle büyüleyip en üşengeç zamanımda bile blog yazdırabiliyor.

 nerdeyse bir aydır da ne dinliyorum yazmamışım gerçekten ben ne dinliyorum bir aydır :)) hızlıca yazayım hemen sonrada yatayım yarın okul var. 
BTOB- trhiller
BTOB geri döndü. ilk başta pek sarmamıştı ama sevdim sonra.

BEAST-on rain days
bayıldı bu şarkıya. aslında ilk Ailee'nin yorumu ile dinledim geçen gün. ama müziği çok tanıdık geldi. sanki daha önce de bir yerlerde dinleyip sevmiştim gibi geldi.veeee işte yazıyı yazarken video ararken buldum meğer ben bu şarkıyı gerçekten önceden dinleyip sevmişim. bakın nerede dinlemişim de kulağımda kalmış bu güzel melodi :))

 şu an bile yazarken bir yandan dinliyorum ve bir daha bayılıyorum bu müziğe. sözleri de güzel. 
ben dayanamadım tuttum bunun ingilizcesini de buldum
işte ingilizce versiyonu.
ee bi de Ailee'den dinleyin o zaman
vaay size aynı şarkının dört farklı şeklini sunmuşum artık sizi de biri kendine çekmiştir herhalde. çekmediyse de çok sorun değil beni fazlasıyla çekti kendine :)))
bir ayda baya bir müzik birikmiş yeni farkettim.artık dinlemekten sıkıldıklarımı bile yazmamışım yani düşünün halimi :D hemen hızlıca ekliyorum bir aylık ganimetlerimi  :)
bunların çoğunu önceki yazılarda bahsetmişim o yüzden ayrıntıya inmiyorum.

Ha Yeon Soo, Kang Ha Neul, Kim Cho Eun - Atlantis Princess

First Love Monstar BTOB&Junhyung)


Monstar All for one and no min woo

sunny hill goodbye to romance
bu şarkıyı keşfetmemi ve sunny hilli daha çok dinlememi Nursena sağladı :)) onun sesinden de dinlemeyi çok isterim. umarım en kısa zamanda cover yapar bu şarkıyı.

jaywalking-shut up: flowerboy band

cnblue -love night

bu da eskilerden bir şarkı. çook dinlediğim ama eskimeyen bir şarkı. özellikle bu ikilinin söylemesini seviyorum. şarkı çok güzel. bu ikiliyle daha da bir güzel. 
vee bitirdim sonunda





4 Eylül 2013 Çarşamba

biraz benden#6

okul mesaisi başladı. yeni arkadaşlar gelmiş şimdilik iyi anlaştık. 
eğer stajyerseniz okulda nerede yazı yazılacak orada ben :) bugün okulda kurul vardı ve tabi ki yazman ben. bu işlere kimsenin gönüllü olduğu da yok. ama zor bir şey değil. hem boş boş oturup konuşulanları dinlemek yerine iyi de oluyor.
ayrıca bir karar da vermiştim onu da uygulamaya çalışıyorum. dizilere ara verdim artık. deli gibi yazın dizi film izledim iyice depoladım. şimdi çalışma zamanı. arapça çalışmaya başladım. kpss tez dönemi filan derken 2 yıldır elime almıyorum iyice bıraktım. unutmuşum ama bakınca hatırlaması kolay oluyor inş öyle de gider. şu dil sınavını geçersem kendimi kasıp önüme bakacağım. hala yüksek lisans için bir şeye karar vermiş de değilim. 
şimdilik sadece dil sınavını geçmeyi düşünüyorum.

1 Eylül 2013 Pazar

yapay zeka/2001


eski bir filmi yazacağım hatta herkes izlemiştir bile ama ben ne kadar duysam da izlememiştim. böyle bir film olduğunu bilsem kesin izlerdim ama.
beni benden aldı resmen filmin sonunda gözyaşlarımı zorla tuttum. Steven Spielberg yapar da kötü olur mu. adam deha ya.
filmi herkes biliyordur ama ben yine de azıcık konusunu yazayım. geleceğe ait bir pinokyo hikayesini anlatıyor bu film. insanlar ve robotların dünyası. gerçek akıl-yapay zeka. müthiş bir film
filmin detaylarını buradan bulabilirsiniz. eğer benim gibi izlememişseniz hala hiç vakit kaybetmeyin.
ayrıca Steven Spielberg kim derseniz buraya buyrun. eminim birçok filmini izlemişsinizdir.



31 Ağustos 2013 Cumartesi

Shut Up: Flower Boy Band

öyle üşeniyorum ki yazı yazmaya. resmen tatilim bitti yaaaa. pazartesi iş başı ve dizi filmlerin sonu :(
bir dolu şey izledim tatilde ama sadece çok beğendiklerimi yazmaya özen gösterdim. 

bu dizi de beğendiklerim arasında. aslında romantik komedi sevdiğimi biliyorsunuz yazdığım yazılarda ama şu ara arkadaşlık dizilerini de sevmeye başladım. bakınız the queen's classroom dizisi.


bu dizide hem arkadaşlık hem müzik romantizm hem komedi hem aksiyon hem de dram bulacaksınız. böyle geniş kapsamlı bir dizi yani. neresi sizi çeker bilmiyorum ama beni her yanı çekti dizinin.ama kimileri pek beğenmemiş diziyi. öyle yorumlarda okumuştum onun için temkinliydim diziye karşı. fakat öyle olmadı sevdim ben.

dizinin başlarında çok şaşıracaksınız ne oldu şimdi diyeceksiniz. neye diyeceğinizi söylemeyeyim de süprizi kaçmasın ama ne süpriz. bol acıklı deyip ufak bir tüyo vereyim sadece. dizinin başında bittim buna ya. ne biçim tipi vardı ve ne biçim gözleri. çılgın lider sıfatına tam uyuyordu ama sonraaa :(


 dizide oynayan kişilere gelirsek evet yakışıklılar ama ben içlerinden hangisini tanıyorum hiç birini.
infinite dinlerim ama öyle kimler varmış diye merakla bakmamıştım gruba. işte dizide infinite'den L var.
ayrıca all right şarkısı ile epey ünlenen veya benim kendisini o şarkı ile tanıdığım Lim Kim(Kim Ye Rim) var. nasıl tanıdığıma şaştım ama kızın sesini bir yerden biliyorum ama onun Lim Kim olduğunu ancak dizi bittiğinde anladım. böyle de iyi hafızam vardır yani :D

ve bir de süpriz bir isim. acaba nereden tanıyoruz bu çocuğu. tabiki BOF'tan. orada kötü karakterdeydi ama burda masum aşık rolünde. acıdım bile bazen yani.

peki ben en çok kimi beğendim dizide. L'yi bile gözüm görmedi yaa. ne olacak benim bu uzun saçlılara olan merakım. çok karizmatikti, havalıydı yakışıklıydı. neyse ben uzatır da uzatırım şimdi. ama şu da bir gerçek koreliler uzun saçla daha çok kadınsı oluyor. hiç ayırt edemez yani asyalılara merakı olmayan biri.
aslında kızın hakkında söylenecek çok şey yok ama dizide bana T-ARA'dan Jiyeon'u anımsattı . 
diziyi izlerken dostluk mu kazanacak yoksa para mı demekten kendimi alamadım. dostluk diye bir şey var ve kazanan belli.
bir de dizi liseli gençlerin dizisi olduğu için olmazsa olmaz sonunda hepsi kendilerine bir hedef koydu, yollarını seçtiler. sonunda asıl yapmak istedikleri yolu bulup mutlu oldular.
gelelim müziklere. çok büyük ostları yoktu dizinin. okuduklarıma göre millet şarkılara bayılmış ama ben sadece birini çok beğendim.


kahramanlarımızı şöhrete kavuşturan şarkı.
dizinin konusunu yavan bıraktım farkındayım ama konuyu her yerde bulursunuz zaten. ben güzel olduğunu belirtmek istiyorum sadece. 
tabi bu her zaman kolay değil. bakın bana şu an ilgimi çeken hiç bir alan yok yüksek lisans için. tek hedefim var o da dili halletmek ve bol bol gezip yeni insanlarla tanışmak, yeni kültürler öğrenmek, yeni yerler görmek. tabi hayal kurmak parayla değil ya. ben kurayım hayalimi de gerisi Allah kerim.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...